Kurbanlık
(Dayanamadığım gerçek olaylara dayanmaktadır)
1994 yılı Mayıs ayı başlarında sıcak denebilecek bir Malkara sabahına uyanıyorum. O gün evde belirli belirsiz bir telaş var. Yaklaşan kurban bayramından dolayı pazara gidilip alınacak bir kurbanlığın da biraz etkisi olmuş olabilir bu telaşta. Dedemlerin bahçeyi gören mutfağında hızlı bir kahvaltı. Ardından dedem, babam ve ben operasyon için ayalanan beyaz komyenete binip kurban pazarına doğru yola çıkıyoruz. Henüz beş yaşında bir çocuk için büyük aksiyon bu.
Pazara varılıyor. Hararetli geçe pazarlıklar arasında kaderini bekleyen kurbanlıklar var. Bizimkiler sonunda bir koçta karar kılıyorlar.
Hayvan kamyonete yüklenip evin arka bahçesinde son gününe kadar kurban edilmeyi beklemek üzere yola çıkıyor. Bir incir ağacının bulunduğu; etrafı tellerle ve komşu evlerle çevrili, toprağı eşeleyerek vakit geçirdiğim, evin mutfağından dışarı açılan küçük bir bahçe burası. Kurbana vermem için çanak içerisinde marul tutuşturuyor babannem elime. Yanına gidiyorum. Yemeğini yediriyorum. Başını okşuyorum. Aramızda arkadaşlığa giden bir samimiyet oluşuyor. ufaktan Adını kısa bir süre önce sinemada izleyip büyülendiğim Jurassic Park filminin etkisiyle Dino koyuyorum!
Hep Dinoylayım artık. Onu sevip, besliyorum. Fırsat bulduğum bütün vakitleri onunla bahçede geçiriyorum. Dostluğumuz giderek ilerliyor. Onu artık çok sevmeye başlıyorum. Kurban edilmediği bir dünyada çılgın maceralara atılıp şahane bir ikili olabileceğimizi hayal ediyorum. Çölde, denizde ya da uzayda her türlü savaşı kazanabiliriz oğlum diye düşünüyorum. Sessiz bakışları ve onaylar gözleriyle o da yanımda olduğunu belli ediyor.
Kurban bayramı yaklaşıyor. Dino ile vedalaşmamız gerekecek. Artık çocuk yüreğimde sıkıntılar başlar. Umarım ki büyüyünce geçecek. Zaten bir çocuk kadar sıkılsa yetişkinler, heralde dayanamazlar kendilerini kurban ederler. Büyüklerle konuşarak Dinoyu kurtarmaya karar veriyorum. İnsan dostu için pek tabi bir şey yapmalı. Yoksa nasıl bir insan olur ki! O kurban edilirken ses etmezse kimseye. Sessiz kalırsa onun kafasının bedeninden ayrılmasına. Böyle şeyler çocuk aklımla pek ilahi gelmiyor doğrusu!
Dedeme diyorum ki; o benim dostum. Onu kesmesek. Bizim onunla acaip planlarımız var. Dünyayı gezeceğiz. Aya seyahat edeceğiz. Sülalesini yok eden gök taşlarının da bir güzel hesabını soracağız! İkna edemiyorum pek tabi kimseyi. Sonra uyanıyorum bir bayram sabahı. Aşağıdan gelen keskin bir kavurma kokusu. İniyorum aşağı, çıkıyorum bahçeye ve Dino yok. Mutfakta pişenin o olduğunu anlıyorum ve sarsılarak ağlamaya başlıyorum hıçkıra hıçkıra. En iyi arkadaşım yan taraftta pişiyor olamaz.
Babannem diyor ki evladım sen eti seversin. Hem bugün mübarek gün. Onu Allah için kurban ettik. Biz bir tadımlık etini aldık. Geri kalanı fakir fukara, et görmemiş gariplere dağıtacağız diye. Babanne diyorum insan en iyi arkadaşını yer mi? Onun bu dünyaya geliş amacı bu zaten diyor babannem. Hem biz kesmeseydik başkası kurban ederdi.
Sonra üzerinden bir süre geçiyor. Gözlerim şiş. Karnım aç. İçeriden çeyrek ekmeğe konmuş bir kavurma ve yanında buz gibi ayran geliyor önüme. Elime tutuşturuluyor. Bense artık salıveriyorum kendimi ve yemeye başlıyorum yavaştan. Aklıma gelen eski bazı anılar, gözümden arada bir akıyor yaşlar. Ağlaya ağlaya bir süre önce kurban edilmiş en iyi arkadaşımı yiyorum. Tadı da çok güzelmiş gerçekten. Sonra bir ekmek arası daha istiyorum! İnsanın belki de biraz tabiatı bu.
Kendimi biraz toparladıktan sonra bayramınızı kutluyorum. Küçüklerin ellerinden, büyüklerin gözlerinden, kurbanların etlerinden...
İyi bayramlar herkese.

İyi bayramlar. Hikayenizi Hz. İbrahim kıssasıyla birlikte düşününce daha ilginç oluyor, yani mesela Dino'yu kurtarmak için yeterince ağlayıp sızlasaydınız acaba Allah başka bir kurban gönderir miydi (kurbanın kurbanının kurbanı olur mu? olsa da sonu gelir mi?)... Ya da oğulların taa o kıssanın bilinmeyen zamanında bağışlanan hayatları için şükretmenizi isteyip sizi nankörlükle mi suçlardı... Sabah sabah sorular... XD Selamlar.
YanıtlaSil