Çocuktu
(Canım Kardeşim-1973)
Merhaba.
Bugün 23 Nisan 2020. Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 100.yılı. 1924 yılı itibariyle bayram olarak kutlanmaya başlayan; ve atamız Mustafa Kemal Paşa tarafından 1929 yılı itibariyle çocuklara armağan edilmiş bir bayram bu. Nedeni ise umutta. Çünkü umut her şeydir ve en büyük umutlar hayalperestliğini yitirmemiş geleceğin bireyleri çocuklarda, çocuklarımızda bulunur. Bugün yazacaklarım ise bu günün anlam ve önemi vesilesiyle bizimle ilgili, dünün çocuğu bugünün bireyleri bizleriz. Şöyle diyorlar artık bize; çocuktu.
Çoğumuzun içinde peydah olan bir maziye özlem var. Tv de ve sinemada izlediğimiz eski filmleri, sabahtan akşama kadar sokakta arkadaşlarımızla top koşturduğumuz bitmeyen yaz günlerini, bir heyecan gidilen ilkokul, ömür boyu yeri başka olacak lise arkadaşlıkları ve ortamı, yazlık, deniz kokusu, ilk aşklar, saman alevi yaz aşkları ve koca maziyi özlüyoruz.
Bazen kendimizi çocukluğumuzun sokaklarında kaybediyoruz. Aynı yerde yemek yiyoruz, aynı sokaklarda deli divaneler gibi dolanıp duruyoruz. Çocukken sinemada izlenen ilk filmin bilmem kaçıncı nostaljik devamına aynı hislerle gidiyoruz. Yaz tatillerini iple çekiyoruz. Denize dalıyoruz, çıkıyoruz. Biramızı sağlam içiyoruz her zamandan bir tık fazla. Yaz aşkı yoksa parayla tutuyoruz! Her şeyi yapabiliyoruz artık yetişkiniz ama aması yok o tad. Mazinin adı var günün tadı yok! Bulamıyoruz. Her şey ne de aynı aslında ama olmuyor, olamıyor.
Çocukken her şeyin önümüzde serili olduğu bir gelecek düşlüyoruz karşımızda. Biraz ortalama bir ailede yetişen bir çocuk rahat şekilde idare eder bir eğitime ve buna bağlı çoğu çocukla rekabete girebileceği bir hayata adım atıyor çünkü. Neredeyse herkes denk. Ailesi yoksul ve durumu iyi olmayan çocuklar ise hırsları ve oluşturdukları azimle çoğu öğrenciyi rahatlıkla sollayabiliyorlar zaten. Çocukken çok üst tabakadan ya da tam tersi dipten değilseniz büyük bir orta sınıfın üyesi olarak büyüyorsunuz. Sahi orta sınıf neden bitti?
Çocukların önünde; meslek seçimi yönünde eğitimlerini yönlendirmek, belki kendini; oyuncu, müzisyen, itfaiyeci, futbolcu gibi hayal edilen ve çok şöhretli olacağı bir işte düşlemek (çocukken kimse mühendis, mimar, avukat ya da doktor olmak istemiyor); eş seçimi konusunda ise her türlü statüye sahip olabilme ihtimaliyle her aşık olunan kadınla-adamla evlenip, aile babası-annesi olacağını ve çok mutlu rahat bir evlilik süreceğini düşünmek gibi rahat çıkarımlar yapmak; yeni bir hayata girmenin verdiği kalpte pompalanan temiz kanın etkisiyle istikbale doğru umutları yeşertmek bulunuyor. Ne kadar da umutluyduk ve buna bağlı mutluyduk çocukken çünkü hayallerimiz kırılamayacak kadar esnekti. İhtimaller sonsuz ve sınırsızdı.
Çocuk olmak başlı başına bir bayramdır zaten eğer yeterince şanssız değilseniz! Tabi küçük yaşta akrabası ya da akrabaları, komşu, tanıdık, şah, şıh ne boksa vs. tarafından (belki yıllarca) tecavüze uğrayan, küçük yaşta yakalandığı rahatsızlık yüzünden vefat eden ve hep çocuk olarak kalan, yoksulluk ya da bürokratik durumlardan dolayı ilaç bulamayan sma hastası, kanser hastası çocukları; ya da okuldan çok dilencilikle zaman geçirmek zorunda olan, daha kendini bilmeyecek durumdayken annesi tarafından bir çöpün kenarına bırakılmış ve devlet kurumlarında büyümek durumunda bırakılan yani azınlıkta kalan şanssız kardeşlerimi tenzih ediyorum. Çoğu için elden üzülmekten başka bir şey gelmemesinden ise nefret ediyorum.
Nerede kalmıştık? Umut diyorduk. Yıllar geçiyor. Zaman içerisinde ki ilk ayrım lisedir. Çocuklar arasında rekabet artıyor ve kızışıyor. İlk olarak herkes umut ettiğini bu noktada bulamıyor. Kimi İmam-hatip Lisesine gidiyor, yeterli puan alamayanlar da İmam-hatip Lisesine gidiyor, kız imam çıkmıyor ama kızlar da İmam-hatip Lisesine gidiyor! Çeşitli liseler yıkılıyor ve dönüştürülüyor ve mahallesindeki tek lisesi o olanlar da İmam-hatip Lisesine gidiyor. İnanır mısınız imamlar bile İmam-hatip Lisesine gidiyor! Eskiden bu meslek liseleri iyiydi aslında kıymetini bilememişiz.
Arkadaşları Fen Lisesine, görece daha iyi Anadolu Lisesine giden ve sevdiği arkadaşlarından, düşlediği ya da düşletilen okuldan uzak kalan çocuk ilk kez duvara tosluyor belki de. Anne babası boşandıysa ikinci kez; onlardan biri öldüyse üçüncü kez... Sonra bu süreçte arada erken yetişkinliğe elenenler oluyor. Kimi bir meslek öğrenmek için liseden sonra fabrikada bir işe giriyor, ya da sanayide çalışmaya başlıyor. Kimi eğitimine devam ediyor. Kimi kocaya kaçıyor. Kimi de gayet idealist üniversiteye hazırlanıyor derken zamanlar böyle geçip gidiyor. Çocukluk bitiyor. Olağan sıkıcılıkta bir yetişkinlik süreci başlıyor.
Çocukluk döneminde zirvede olan umutlar gençlik dönemindeki hayal ve kalp kırıklıklarıyla birleşip yetişkinlik döneminde ise gerçeklerin darbeleriyle keskinleşiyor ve bir noktadan sonra umut etmek bile acı veriyor çoğumuza, çocuğumuza! Ayrıca gönül meselelerinde ise aşkın yaşı yok ve ne zaman nerede karşımıza çıkacağı gerçekten belli değil. Eski heyecanı duymak ne kadar zor olsa da yaşınız kaç olursa olsun karşınıza o size uygun olduğunu düşündüğünüz kişi çıkınca bir çocuk gibi kalbiniz çarpıyor yine, kaç yaşında olursanız olun; acısa da umut etmek istiyorsunuz çocuklar gibi ve yine heyecanlanıyorsunuz. Yine yeni yeniden... Herkes kendine göre güzel ya da yakışıklı ama bazı insanlar bir şey paylaşmasanız bile ayrı bir heyecanlandırıyor, özel geliyor, önemseniyor ve aşk gerçekten böyle ve çocukça bir şey sanırım. Çünkü insan çocuklar gibi umut etmek istiyor aşık olunca.
Bir hayat kurma konusunda birbirlerine destek olan çiftler sözüm size; aşk dediğimiz duyguyu en ideal yaşayan sizlersiniz. Siz masayı birlikte hazırladınız. Lise ve üniversite zamanlarından itibaren birlikte bu heyecanı paylaşıp tırnaklarınızla kazıyarak ilişkinizi bu güne getirdiniz. Belki evlendiniz siz çocuktunuz sizin de çocuğunuz oldu. Geride kalanlar içinse duygusal heyecan aynen devam ama bir noktadan sonra kişiliğiniz ve özelliklerinizin önüne, iyi bir insan olup olmamanızın önüne; kariyeriniz, statünüz, aldığınız maaş, oturduğunuz ev ya da kullandığınız araba; verebileceğiniz gelecek geçmeye başlıyor. Büyüyünce kimse yemek yapmak istemiyor. Herkes hazır yemek istiyor!
Keşke çocuklar; görece birbirlerine yakın yetiştikleri dönem kadar ilerleyen dönemlerde de çok kopmadan doğru yönlendirilerek birlikte geleceği, geleceğimizi inşa etmeye devam etseler ve bu konuda onları yönlendirmeyi başarabilsek. Umutlarını köreltmeden yeşertseler her seferinde. Çocuk demek potansiyel demektir. Tek düze eğitim ve birbirinin kopyası bireyler ile bir yere varamak pek güç. Bırakın evladınız müzisyen olsun, top oynasın, film çekmeye çalışsın. Herkes doktor, mühendis, mimar, imam vs olmak zorunda değil. Adam ya da kadın işçi olsun. İşçi kalsın ama kendine güvensin yaptığı işi sevsin.
Memlekette her işi severek yapacak gençlere ihtiyacımız var. İlk etapta yurt dışına kaçıp bir daha ülkeye dönmek dahi istemeyen gençlere değil. Kızmayın onlara da böyle düşünüyorlarsa umutlarının ve hayallerinin çok çabuk kırılmasından aslında. Çocukları, gençleri yüreklendirmeliyiz. Onları ayrıştırmadan olabildiğimiz kadar destek olup iyi bireyler olmaları konusunda yönlendirmeliyiz. Birlikte başarabileceğimize, başarabileceklerine inandırmalıyız. Umutlarını her daim yeşil tutmalıyız. Aynı çocuk hırsız, katil, uğursuz da olabilir; bilim adamı, sorun çözen, üreten ve geleceği inşa eden kişi de olabilir. Bu bizim yüzümüzden olabilir! Unutmayalım; gelecekte imkansız bir hastalığın tedavisini bulacak kişi de bir zamanlar bizim gibi çocuktu!
Mutlu bayramlar çocuklar. Kalın sağlıcakla.
twitter.com/atakandinc
instagram.com/tembelsair
Cok güzel yazmışsın
YanıtlaSil