İdeal Ölme Yaşı
Yaşamın ideal ve vazgeçilmez sonucudur ölüm. Farklı hayatlar içerisinde sürüklenip gideriz. Bazen çok geç kalırız birisine bazense gereğinden erken tanışmışızdır ömürle. Zengin, yaşlı, fakir, kadın, çocuk ya da erkek. Neticede insanız ve fani. Yaşam çemberinin ucundan tutunan herkes gibi koşuyoruz hızlıca. Fakat aynı yerde dönüp durduğunu fark edemeyen bir hamster gibi yuvarlanıp başa dönüyoruz tekrar. Yoktan var, vardan yokluk. Sağlıklı bir ömür arayışı en önemlisi. Ne gereğinden fazla yaşamalı ne de hadsizce erken gitmeli bu diyardan. Sanki elimizde mi? Düşmüşüz bilinçsizce bu dünyanın içerisine. Peki ya ideal ölme yaşı?
Karanlık olmasaydı ışık doğmazdı ya. Sonsuza kadar yaşasaydı insanoğlu her şey daha da anlamsız ve olabildiğince sıkıcı olurdu. Kısıtlı zaman tetikleyici unsur. Bir şeyler yapmalı ve vakit olabildiğince dar. Düşündükçe insan bu konuda sürekli olarak kendisini darlar. İnsanlar her şeyi yapar ve yine de tövbekarlar. Tıpkı çalışan birinin tatil gününü dolu dolu geçirmeye çalışması gibi hayat. O tatil hiç bitmeyecek olsa ölümüne sıkıcılaşır. Masallar gerçek olsalardı orada ki kahramanlar her şeyin aşırı rutinleşmesinden dolayı sonsuza kadar mutsuz yaşarlardı. Çatışma ve mücadele olmazsa hayat olur mu?
Geride bir şeyler bırakmak umuduyla çırpınmak mı lazım peki. Bu sorgulamaların içerisinde kaybolur yine insan. Nedir iyi insan? Etrafı için etraflıca düşünürsek muhakkak vardır pek çok faydası peki kendine nedir iyi olmanın artısı? Belki de iyi insan olmanın en önemli artısı öldükten sonra arkada seni iyilikle anımsayacak insanlar bırakmak. Bir de birkaçının hayatına ucundan da olsa dokunduysan ne mutlu sana.
Hiç yokmuş gibi davranıyoruz ölüme ilerleyebilmek için. Sanki hep daha da yukarı çıkacağız onsuz fakat bu ömür maalesef değil ki sonsuz. Şu an zirvede de olsak ineceğimiz yer yine de aşağılarda olacak. Belki göğe yükselmek bundan kutsandı, insanoğlunun avunması. Az zamanımız var, kıymet bilmeli ve anlamalıyız kendimizi, anlamalısın beni. Anlamalıyım seni. Anlamalıyız birbirimizi ki anlamı olsun. İş işten geçtikten sonra anlamı kalmıyor bazı şeylerin.
Unutmak çözüm mü peki? Deprem oldu Şubat ayında ve bir anda söndü ocaklar. Evlerle birlikte yıkıldı hayatlar. Öksüz kaldı çocuklar, çocuksuz kaldılar, yalnız kaldılar. Artık yok haneler. Uzun süredir duyduğumuz yıllardır sündürülen birbirinin aynı bahaneler. Unut hadi çözülsün. Kolay mı öyle? Doğrusu kolay! Görmezden gelmek. Hiç yaşanmamış sanmak kolay. Yorganını başına çekince dolaptaki canavardan kurtulduğunu sanan bir çocuğun sanrıları gibi.
Hayat çemberi öyle bir şey ki mecburuz devam etmeye. Önemli olan yas tutmaktan çok o yastan tecrübe çıkartmak olmalı belki de. Pamuk ipliğinden sağlam bir ömür kurmaya çalışmanın dayanılmaz mücadelesi bu. Doğal afetler, savaşlar, katliamlar, salgınlar, hayat kavgası ve hepsine göğüs germeye çalışan biz.
Sağlıklı, kaliteli ve insanca yaşamak hepimizin hakkı. Birbirimizi anlayıp, olduğu gibi kabul etmekle artacak muhabbet bir sonbahar, kış ve yaz güzünde. Hepimiz bir miktar aşık olacağız, hayal kırıklığı yaşayacağız, acı çekeceğiz, mutlu da olacağız beki biraz ve ondan sonra dünya defterine son imzayı atıp bu diyarlardan istifa edip gideceğiz ya da kovulacağız haksızca! Keşke kırmasak birbirimizi ve hatalarımızdan ders çıkarıp el ele yürüsek hep bu bol gayeli yolu.
Her ölüm erken çok geç olsa da. Her ömür ölür elbet bir gün, o gün başkaları için gün doğmuş olsa da. Son ne zaman olur bilinmez. Omuzlarda ki yükler ve kalpteki izler silinmez beklenen son bilindik olsa da. Görelim, yiyelim, sevelim ve bol bol da oksijen çekelim içimize; belki bunu sevebilirim ciğerim! Sahi bu kadar konuştuktan sonra aklımda kalmasın. Sorayım artık sorulması gereken soruyu. Hemen şimdi ve bir iki satır ötede. Peki ya ideal ölme yaşı?
Kalemine sağlık cok güzel duyguları dillendirmişsin tebrikler😘😘😘😘🤗🤗🤗
YanıtlaSil