Hiç Ses

 


    Kendi kendine konuşana deli derler ise kendi kendine yetebilene kim bilir neler neler derler? Hepimiz gün boyu farklı kimliklere bürünüp  bu kimlikler arasında üstlendiğimiz rollere göre farklı farklı kimi maskeler takıyoruz. Kimliklerimiz ve kişiliğimiz ile tutarlı bir bütün olarak hayatımızı idame ettirme çabası bu ve her seferinde yolun en başına döneceğimizi bilmemize rağmen içine hapsolduğumuz kısır döngüde yola çıktığımız durağa dön(ebil)mek adına olağanca gücümüzle mücadele ederken içimizdeki tutarlılığı kaybetmemeye çalışmak  gerçekten yorucu. Kimlikler çok fakat kişilik tek!

    İnsan  olması gereken ile olmak istediği arasında sıkışıp kalınca gerçekleştiremediği potansiyelinin yükü kambur olur sırtına. Mevcut kimlik karmaşaları arasındaki savaştan tutarlı bir biçimde sağ çıkmaya çabasıdır bu. Bazen üstlendiğimiz bu kimlikler bizi iç dünyamızda bitmek bilmeyen bir tartışmaya sürükler. Sesli düşünüp kendi özünden bir ufuk açmaya çalışırsın olduğun yerden başka bakış açılarına. Yalnızsan ve seni sen olmaya yönlendirecek bir destekçi yoksa hayatında  kendi iç sesinle tartışarak ararsın doğruyu.

    Kimim ben? Neyi hangi motivasyonla yapıyorum. Artık bir şeyleri değiştirebilir miyim? Bir döngüde esir kalmış gibi sürekli aynı senaryoyu gün be gün yaşamaktan başka bir ç(özüm) var mıdır? Gerçekten olmak istediğim kişi miyim? Şu an olduğum konum ve durumdan memnun muyum? Hayatımın kritik karar evrelerinde daha farklı düşünüp hareket etseydim hiç bir zaman tam anlamıyla gerçekleştiremediğim potansiyelim kamburum değil kalburum olur muydu?

    Hepimiz belirli hayaller ile büyüyüp belirli beklentiler eşiğinde şekilleniyoruz. Yetişkinlik yolunda attığımız her adım kurduğumuz hayalleri daha da daraltıyor ve soyutluklar git gide somutluk duvarları ile örülmüş olan yekpare  umutsuzluk kalelerin içerisinde biraz daha hapis kalıyor. Biz başkalarının hayatına özeniyoruz belki bazen ve başkaları da kendi hayatından çok da memnun değiller aslında! Genel bir tatminsizlik bulutunun altında ıslanan ümitsiz insan kümeleri gibiyiz. 

    Koşuşturma içerisinde oradan oraya savrulurken; günler haftaları, haftalar ayları, aylar mevsimleri ve mevsimler yıllara kovalaya dursun; her geçen gün daha ezbere yaşamaya yoğruluyoruz bu yorucu hayatın içerisinde. H(iç) ses daha bir bağımlı hale getiriyor bizi. Ona bağlanıyoruz git gide ve zaman geçtikçe. Çünkü bizi bizim kadar kimse iyi ve detaylı tanıyamaz aslında. Biraz delilikle kulak vermeliyiz kendimize. Aksine her ne kadar duymazlıktan gelmemiz sıkı sıkı tembihlense de.

    Dünyaya yalnız geldik. Mal, mülk, statü peşinde sürüklenerek geçip giden  ömrümüzü; bir gün uğruna mücadele etmiş olduklarımızı bir bir geride bırakarak yalnız bir şekilde terki diyar edeceğiz. Tatlı güzel günler, acı bazı günler, kahkahalar ve göz yaşı. Olağanca gürültü içerisinde yolumuzu bulmaya çalışırken yaşadığımız iç çatışmaların meyvesi iç ses ve bir noktadan sonra arzulana kavuşmayı sağlayan hiç ses.

Bana mı dedin?

                                                              twitter.com/atakandinc

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İşine Gelirse

Gladyatör 2 Kritik

2024'ün Ölümü