Kasımda Atkı Başkadır

 



(Sweet November-2001)

    İşimizi kış tutuğumuz fakat bahtımıza yaz çıkarsa da montları orda burada unuttuğumuz ya da onlarla kucağımızda hunharca boğuştuğumuz sonbahar günlerinden biri.  Aheste bir pazar günü bu. Çoğu sarı ve solgun renklerde yerlere dökülen etrafı kaplamış sonbahar habercisi yaprakları yararak civarımda göz göze geldiğim sokak hayvanlarıyla da selamlaşarak sevdiceğim, yavrucağımla buluşmaya gidiyorum. Kasımda Aşk Başkadır! 

    Havalar henüz tam anlamıyla soğumuş değil tabi. Benden bir tavsiye; ani hava değişimleri karşısında sevgilinizi hava yastığı olarak kullanabilirsiniz! Elini tutarsanız elinizin üşümüşlüğünü  onunla paylaşır ısınırsınız, kolunu boynunuza dolarsa artık atkıya ihtiyacınız da yok.  Boynuma dola(!) demeyen çok huysuz biriyseniz de bana el kol yapmasana diyerek kavga çıkarabilir, ilişkinizin ilk günlerde ki sakil heyecanını kollayabilirsiniz!

  Bir yandan adımlarımı sıklaştırırken diğer yandan da artık sevgilimle olan ilişkimizi bir üst seviyeye geçirme zamanının geldiğine inanmak istiyorum. Çok yakıştırılan, parmakla gösterilen (orta parmak değil!), sosyal medyada etrafınca en çok beğenilen çiftlerden biriyiz biz. Haset edenler bizim gibi bir çift olmaya hasret edenler aslında. Bizi çekemeyen bütün düşmanlarımız köftemizi yesin (Tekirdağ'lı olmak bunu gerektirir!). Onunla artık bu durumu konuşup bazı şeyleri netleştirmenin zamanının geldiğini düşünüyorum. Sahilde çardağın altında etrafı yapraklarını dökmüş çıplak ağaçlarla çevrili bir parkta buluşuyoruz şimdi. 

    Ufak gülümsemeler; çayın yanında ki simitten küçük parçalar koparıp, önümüzde birbirlerine tok  çığlıklar atarak uçuşan martıların aç karınlarını  doyurma çalışmaları (hayvanlar bizim kuru simide kaldı sanki!)  ve bir kaç standart hal hatır sorma aşamasından sonra ben artık söze ve her zaman olduğu gibi erkeğin mecburi vazifelerinden olan göze girmeye çalışırken o benden önce davranıyor. Bir süredir inişsiz çıkışsız bir grafik gösteren aşırı stabil ilişkimizin tıkandığını ve artık bu ilişkinin bir yere gideceğine dair inancı kalmadığını söylüyor.

     Askere gittim, ortalama da olsa bir işim var, birbirimizi de sevdiğimizi ve bir bütünü afili şekilde  tamamladığımızı düşünürken nerden çıktı bu anlamsız tükenmişlik şimdi! Okulu bitir, işe gir, evlen, çocuk yap. Sonra o okulu bitirsin, evlensin ve çocuk yapsın. Sonra çocuğunun çocuğunu okula götür... Aynı süreçleri anlamsız şekilde defalarca tekrar ederken arada bir yerde de unutmadan öl! İhtiyarları huysuzlukla suçluyoruz. Aynı şeyleri bu sefer farklı durumlar olacak beklentisiyle defalarca yaşayan birini artık hiç bir şey heyecanlandırmaz doğal olarak. Bu filmi sevse de sevmese de defalarca kez görmüş. Artık kafası götürmüyor! 

    Beklentim bu değil benim diyor devirdiğim gözlerime bakarak. (Koca adam üzüntüden devrilip yerlere yuvarlanarak üstümü başımı dağıtamadığım için ancak gözlerimi devirebiliyorum o an.)  Gidişatımız tam bu şekilde gibi. Robot gibi olduk daha da beteri oluruz geri dönemeyiz,  yaşadığımız rutini konfor alanı sayarız orada nefes alamayıp boğuluruz! 

    Ben ise derdinin ne olduğunu cidden anlayamıyorum. İnsanoğlu ömür boyu rahat etmek ister. Bunun için çabalamaz mıyız? Bir düzen kurarsın, işleri de yoluna koyarsın ve rahat edersin işte. Bu konfor alanı yaratmak değil midir? O alan oluştuğunda neden bize rahat batmaya başlar ve bulunduğumuz durumdan asla memnun olmaz da yeniden aranmaya başlarız! Bir şeye sahip olmak artık mutlu etmediğinde zamanında değer verdiğimiz her ne ise ondan bir öcüymüş gibi kaçmak bence anlamsız.

    Bir anda havanın buz kesmesiyle ilişkimiz de artık istemeden de olsa başka bir boyuta geçiyor. O boyutta artık ikimiz  yokuz. Ayrılıyoruz. O arkadaş kalmak istiyor. Ben istemiyorum. Arkadaş kalmak senin konfor alanına yem olmaktır canimo! Kendin dedin bak canımız sıkılır sonra yine olmaz bak öyle! Ellerim üşüyor. Onun elleriyle soğuğu artık paylaştıramadığım için. Telefondan bir şarkı açıyorum. 'Gitme.' Ellerimi ceplerime attığımda hayallerimi de kaybettiğimi fark ediyorum artık! Ayaklarımı sürüyerek yürüyorum eve doğru. Soğuk iyice  bastırıyor... Mevsimler geçiyor, yaz bitiyor ve ben ancak onu unutabildiğime inandırabiliyorum artık kendimi. Sahi insan neden zamanında gerçekten çok sevdiği birini unutmaya çalışır ki?

     İşimizi kış tutuğumuz fakat bahtımıza yaz çıkarsa da montları orda burada unuttuğumuz ya da onlarla kucağımızda hunharca boğuştuğumuz sonbahar günlerinden biri.  Aheste bir pazar günü bu. Çoğu sarı ve solgun renklerde yerlere dökülen etrafı kaplamış sonbahar habercisi yaprakları yararak civarımda göz göze geldiğim sokak hayvanlarıyla da selamlaşarak yürümeye  gidiyorum. Kasımda Atkı Başkadır! 

    


twitter.com/atakandinc

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Derbi Günü

Büklüm Büklüm

Kazayla