Jurassic Park Serisi ve Sinema Aşkı!

 


                                     

    1993 yılı. Sıcak bir sonbahar günü. Ankara dan halam ve kuzenlerim gelmiş. Ben daha o zamanlar kısa şortla ortalıkta dolanan bir bebeyim tabi. Benden yaşça büyük olan kuzenlerim dinazorlu bir filmden bahsediyorlar. Ortalığı kasıp kavuran bir filmmiş bu. Methini çok duymuşlar. Baya da bir merak ediyorlarmış.   Belki burada da oynuyor olabilir dediler. İhtimaller zayıftı. Evet bu film Ankara da oynayabilir fakat küçücük bir taşra kasabası olan Malkara da da oynuyor olabilir mi ya da televizyonda neden izleyemiyoruz?

     Ben tabi sinema olgusuna doğal olarak uzağım o zamanlar. Televizyon tamam ama bir şeyler izlemek için para verip, bilet alıp o filmin gösterimine gitme noktası yok bende. Film oynuyor mu yoksa ofsaytta mıyız sorusuna cevap bulmak üzere rahmetli Şevket dedemin aldığı günlük gazeteyi açıp vizyonda ki filmler kısmından afişi bulduk. Alttaki seans bilgilerine hızlıca baktılar ve evet o film şu an yerinde yeller esen Belediye Kültür Merkezinde gösterimde, dinazorlar Malkara'ya gelmiş!  

    Akşam seansı için güzelce hazırlandık. Biletler alındı. İki katlı sinema salonunda üst katta yer olmadığı için altta ortalara bir yere oturduk. Dev bir perde. Opera tarzı bir klasik ışıklandırma. Işıklar kapandı. Filmle birlikte benim de 28 yıla ulaşan sinema severlik mesaim başlamış oldu. Altyazıları okuyamadığım için bizimkilerden sufle istediğim o günlerden sonra Cine 5 te şifreli olarak ilk kez gösterildi bu Steven Spielberg imzalı şaheser. Küçücük halimle sinemada izlediğim büyülü şeyi tüplü televizyon ekranında görmek isteyen ben, gazetenin tanıtım sayfasında ki fotoğraflarına ve bir dönem çıkartılan dergisine vs. ekmek bandım! İster istemez kalbime gömdüm tabi bu durumu.

    Üstünden bir iki yıl geçti. Filmi Show tv göstermeye başladı. Her denk geldiğimde ilgi ve keyifle ilk izlediğim anda ki heyecanımı koruyarak seyrettiğim bu filmin devamı 1997 yapımı The Lost World ü sinemada izlerken bile aynı heyecanı duyamadım ve aynı şekilde zevk alamadım. Tek bir itirafım olabilir. İlk filmi izlediğim kuzenlerimle yaz tatilinde Ankara ziyaretinde denk geldiği için 2001 yılında serinin üçüncü filmini b film tadında olması dolayısıyla suçlu zevk diye tabir edebileceğim bir hissiyatla izlemiş ve başlamasıyla bitmesi bir olan bu akıcı filmden ikinci filme göre bir tık daha fazla keyif almıştım.

    2015 senesinde bitli piyade bir askerken, standart bir çarşı günü esnasında; Magosa da tesadüfen arkadaşla bulduğumuz bir sinemada gittiğim ve şu sıralar kapandığını üzülerek öğrendiğim büyük perdeli ve tek salonlu, bize  beklediğimizin çok üstünde bir deneyim yaşatan Galleria Sinemasında izlediğim Jurassic World ise bu hafta son bölümünü izlediğimiz üçlemenin ilk ayağı olarak vizyona girip büyük bir coşkuyla karşılansa da (iyi bir nostalji yaşatıyordu) ardından gelen 2018 tarihli Fallen Kingdom; bütün curcunasına rağmen ortalama bir ara bölüm olmanın önüne geçemiyordu ve yönetmen tercihleri de filmin ana dokusuyla pek uyuşmamıştı doğrusu ama dinazor olsun çamurdan olsundu. 

       Yani kısacası ben bu serinin çocukluktan başlayarak her filmini ayrı bir sinemada ayrı bir dönemde izledim dostlar. Çocukluktan başladı, ergenliğe ve o dönemden sonra ise askerlikten  iş hayatına geçişe kadar hep bir noktada Jurassic vardı! Bende de bu açıdan pek tabi ki yeri apayrı. Peki bu hafta vizyona giren yeni üçlemenin son filmi nasıl? Sinemada izlemeye değer mi ve izleyenleri neler bekliyor? Spoilersız bir şekilde gelen genel eleştiriler üzerinden de bir duruma bakalım. 

    Öncelikle yeni üçlemenin ilk filminin yönetmen ve yazarı Colin Trevorrow ve başrolleri Chris Pratt ve Bryce Dallas Howard (bence çok güzel bir kadın ama hızlı yaşlanmaya başladı) ile birlikte orjinal filmin kültleşmiş figürlerini canlandıran; Sam Neill, Ellie Sattler, Jeff Goldblum ve bağlayıcı anlaşması bulunan T-Rex kadroya geri dönüyor! Şu bir gerçek ki yeniden diriltilen seriler genel olarak nostalji duygusunu istismar edip, devam filmi adı altında garanti seyirci çekmek ve para kazanmak noktası dışında ne yazık ki pek bir amaca hizmet edemiyorlar. 

    Geçtiğimiz haftalarda izlediğimiz oldukça kaliteli devam filmi Top Gun Maverick gibi bazı istisnai örnekler olsa da kaide bozulmuyor. Spielberg'in yönettiği ilk filmde dinazorların ekran süresinin oldukça az olmasına rağmen takip eden beş filmden de etkileyici görünmelerinin sebebi; o zamanlar mekanik efektler ve yeni kullanılmaya başlanan bilgisayar efektleriyle, onlarca çaba ve gösterilen emekle gişe sinemasına yeni bir büyü kazandıran anlayışın günümüzde yerini ezbere formüllerle metre kareye binlerce cgi efekti yağdırmak, geçmişe de bir kaç gönderme yapmak dışında farklı bir vizyonu bulunmayan mirasyedi  yönetmen ve yapımcılara teslim olmuş olması.

    Haliyle o eski filmlerin tadını kendi adıma fena şekilde arıyorum ben. Tüm malzemeler fazlasıyla var ama lezzet yok işte. Jurassic'in bu yeni filmi teknik olarak çok iyi kurtarılmış ve iyi çekilmiş bir film. Yine de artık yapacak yeni bir şey kalmadığı için bir önceki filmde meşhur adamıza veda ederken yeni filmde Dünyanın dört bir yanında aksiyona geçen ve şehir hayatının içerisine karışan bir tavşan kaç tazı tut öyküsüne teslim oluyoruz. Ortada yeni üçlemenin ikinci filminden daha iyi bir iş var bence. Beklentiyi yukseltmezseniz keyif alirsiniz. Sadri Alışığın en sonunda Turist Ömeri Uzaya gönderdiği gibi (Fast 9 da aynı seviyeye ulaştı!) bundan sonraki dönemde uzayda geçecek bir dinazor üçlemesi izlemeyiz umarım. 

    Son film beğenilse de beğenilmese de yine çok izlenecek. Yapımcılar ise her zaman olduğu gibi altın yumurtlayan dinozoru kesmeye kıyamayacak. Nerede o eski esaslı filmler diye iç geçirip giderken yeni nesil curcunaları da eskilerin hatırına izlemeden edemiyoruz. Yeni filme gidecek olanlar için fanlara ve sinemada olmayı sevenlere iyi seyirler!

twitter.com/atakandinc

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İşine Gelirse

Gladyatör 2 Kritik

2024'ün Ölümü