Mizahşör
Mizahın, tekdüze ve sıkıcı hayatlarımızı farklı bir bakış açısıyla aydınlatma görevi gördüğünü düşünenlerdenim. Kültür, siyaset, iş hayatı gibi alanlarda toplum olarak yüzümüze mecburi maskeler takıyoruz. Mizah, bu maskeleri kaldırıp tüm çıplaklığıyla gerçekleri yüzümüze çarpıyor. Ülkemiz, ezelden beri iyi mizahçılara sahip oldu. Gündelik hayatın içinde ne varsa, mizahla harmanlanıp sunuldu. Siyaset de hayatımızın bir parçası. Doğal olarak mizahın hedefinde olması gerekirken, günümüzde usta seviyesine ulaşmış bazı mizahçılarının bu alandan neden uzak durduğunu son günlerde daha iyi anladık.
Düşünmeden mizah yapılmaz; mizah, düşündürmek için yapılır. Ancak son dönemde toplumsal hassasiyetlerimiz biraz fazla arttı. Bunda, kimsenin birbirine tahammül edemediği bir toplum haline gelmemizin etkisi büyük. Kimse bulunduğu konumdan memnun değil ve ne yazık ki çoğu zaman içten içe haset ediyoruz. Herkesin kendi kutsalı var; kutsalına laf edilince linç başlıyor. İstisnai durumlar hariç, toplumsal dönüşümümüzün son noktasında en çok linçi yiyenler, günümüzde mizah yapmaya çalışanlar oluyor ne yazık ki.
Bulunduğumuz konumu kabullenmiyoruz, kendimizi içselleştiremiyoruz. Bu yüzden yüzümüze ayna tutulduğunda hoşnut olmuyoruz. Mizah, bakış açımızı değiştirmeye yarayan en güçlü silahtır. Bırakın da biraz vurulalım! Biz, onun yerine güldürmeye çalışana vurma derdindeyiz. Yersiz bir espri yüzünden tutuklanıp içeri atılan mı istersiniz, bir tweet attı diye oynadığı reklam iptal edilip masraflarıyla birlikte tazminat istenen mi?
Konuşmaktan, paylaşmaktan, sanattan, her şeyden uzaklaşan bir toplum olduk. Oysa bizi birleştiren şeyler bunlardır. Tek derdimiz, işten eve, evden işe bir koşuşturmacayla kendi döngümüzü tamamlamak. Düşünmek yok, sadece yaşadığını sanmak var. Gençler başta olmak üzere çoğu insanın ne nakti ne vakti var. Devlet Tiyatroları’na yapılan fahiş zamlarla, durumu olmayan insanlar artık tiyatronun önünden bile geçemez oldu. Sinema ve tiyatro halk sanatıdır; lüks olmamalıdır. Bu, durumu olmayan kişilere verilmiş bir ceza gibi.
Tatil yapmak yok, kültür-sanat yok, kendine vakit ayırmak yok, düşünmeye zaman yok. Öylece sürüklenip gidelim işte. “Bugün kimi linç etsek?” diye düşünmek yerine, “Ben şu an hangi noktadayım? Nasıl daha iyi olurum? Karşımdaki insanı nasıl daha iyi anlarım?” diye düşünsek, çok daha kendiyle barışık bir toplum oluruz. Kendimizle barışalım; eleştiriyi kabul etmiyorsak, bari kendimizi eleştirelim. Belki bir yerden bir şeyler değişir, değil mi? Ülkede hayat bir kesim için gerçekten zor. O zorlukları yansıtan mizahşörün ise işi çok daha zor.
Düşünmeden mizah yapılmaz; mizah, düşündürmek için yapılır. Ancak son dönemde toplumsal hassasiyetlerimiz biraz fazla arttı. Bunda, kimsenin birbirine tahammül edemediği bir toplum haline gelmemizin etkisi büyük. Kimse bulunduğu konumdan memnun değil ve ne yazık ki çoğu zaman içten içe haset ediyoruz. Herkesin kendi kutsalı var; kutsalına laf edilince linç başlıyor. İstisnai durumlar hariç, toplumsal dönüşümümüzün son noktasında en çok linçi yiyenler, günümüzde mizah yapmaya çalışanlar oluyor ne yazık ki.
Bulunduğumuz konumu kabullenmiyoruz, kendimizi içselleştiremiyoruz. Bu yüzden yüzümüze ayna tutulduğunda hoşnut olmuyoruz. Mizah, bakış açımızı değiştirmeye yarayan en güçlü silahtır. Bırakın da biraz vurulalım! Biz, onun yerine güldürmeye çalışana vurma derdindeyiz. Yersiz bir espri yüzünden tutuklanıp içeri atılan mı istersiniz, bir tweet attı diye oynadığı reklam iptal edilip masraflarıyla birlikte tazminat istenen mi?
Konuşmaktan, paylaşmaktan, sanattan, her şeyden uzaklaşan bir toplum olduk. Oysa bizi birleştiren şeyler bunlardır. Tek derdimiz, işten eve, evden işe bir koşuşturmacayla kendi döngümüzü tamamlamak. Düşünmek yok, sadece yaşadığını sanmak var. Gençler başta olmak üzere çoğu insanın ne nakti ne vakti var. Devlet Tiyatroları’na yapılan fahiş zamlarla, durumu olmayan insanlar artık tiyatronun önünden bile geçemez oldu. Sinema ve tiyatro halk sanatıdır; lüks olmamalıdır. Bu, durumu olmayan kişilere verilmiş bir ceza gibi.
Tatil yapmak yok, kültür-sanat yok, kendine vakit ayırmak yok, düşünmeye zaman yok. Öylece sürüklenip gidelim işte. “Bugün kimi linç etsek?” diye düşünmek yerine, “Ben şu an hangi noktadayım? Nasıl daha iyi olurum? Karşımdaki insanı nasıl daha iyi anlarım?” diye düşünsek, çok daha kendiyle barışık bir toplum oluruz. Kendimizle barışalım; eleştiriyi kabul etmiyorsak, bari kendimizi eleştirelim. Belki bir yerden bir şeyler değişir, değil mi? Ülkede hayat bir kesim için gerçekten zor. O zorlukları yansıtan mizahşörün ise işi çok daha zor.

Mizahlaı güzel günleri herzaman yaşamak nasibimizi olsun
YanıtlaSil