Derbi Günü

 

    

Ülkece sadece futbol ile yatıp futbol ile kalkamıyoruz (bazıları izlediği maçın heyecanına dayanamayıp ölüyor da aynı zamanda!) Futbol genlerimizde, pek tabi biz de doğal bir futbol ülkesiyiz. Diğer toplumlarda olduğu gibi bizim için de dinden sonra bildiğin en etkili afyon bu aslında. Ne zaman ola ki bizi derinden sarsan bir olay gerçekleşse bir iki zaman sonra derbi ya da milli maç varsa anında yaşanan  her şeyi unutup birlik oluruz.

     Keşke maç izlemek dışında da arada böyle dirayetli duruşlar gerçekleştirebilsek. Olabilse böyle kimi bazı şeyler. Gözleri kör eden birbirimizi ötekileştiren bir etmende olabiliyor bu spor bazen pek tabi. Bazılarımızsa doğuştan fanatik. Bileğini kesse takımının renkleri akar, göbek kordonu sarı kırmızıdır, ölümüne bir takımı tutar. Gazını alamazsa belki; ben mi yoksa takımın mı diye onu darlayan eşini bile duruma göre boşar. 

    Yakın bir dönemde oynanacak bir derbi maçı vs. var ise o zaman neredeyse haftalar öncesinden herkes fikstüre ve derbi gününe kilitlenir pek tabi. Eski ama eskimeyen skorlar, anılarda sanki dün gibi yaşanan hatıralar tekrar tekrar anlatılır. Ülke adeta arınma timsali bu olaylarla çalkalanır. Futbol kardeşliktir belki ama karşı taraflarda bir yerde muhakkak ki adam öldürmektir diyen  bir futbol teröristine de muhakkak ki rastlanır; işte bu noktalardadır kalleşlik. Takım otobüsü kurşunlamayla taraftarlık arasında bir bağ bulunamaz. 

     Çocukluğumuzdan bu yana futbolla muhakkak ki ister istemez iç içeyiz. Arkadaşlar çift kale gazozuna maç yaparken ben kenarda takılıp arada bir istemsizce kaleye geçen çoğunlukla bu spordan pek hoşlanmayan, oynayan arkadaşlarını izlerken  kenarda dikilen hafif kilolu o çocuktum aslında.  Oyuncu olarak olmasa da seyirci olarak takımımın maçlarını takip etmeye başladığım düşük bütçeli mahalle kahvelerinde aldım zehri diğer bazı herkes gibi. Sülalede çoğunluk Fenerbahçeli olunca benim takım anlayışım da çok uzak bir noktaya düşmedi pek tabi. 

    Eğer günlerden derbi günüyse o gün için önceden planlar yapılır, saatler öncesinden manyak gibi kahveye gidilip yer kapılırdı (fakirliğin gözü kör olsun!).Skor tahminleri televizyon  gazetelerde aka dursun, maç analizi ve yorumlar sanki bir spor karşılaşması oynanmayacak ta topçular sahada atom parçalayalacaklar gibi sonu ön görülemez bir döngüde tartışmalara gebe olurdu. Taraftar grupları eski maçlarla ilgili muhakkak nazire yaparlar. Sonuçta birinin Avrupa Kupası diğerinin de bu kupayı alana 6 gol atmışlığı vardır vs. v. Kahvede maç için kapılan yerlerde taraftarlar grupça oturduğu için yabancı bir kahveye maç izlemeye gidilecekse hangi takım taraftarının tam olarak nereye konumlandığını bilmek hayati öneme sahiptir pek tabi.  

 Bu önemi kuzenim ve babamla acı bir şekilde tecrübe ettik. (Hayır dayak yemedik o ayrı bir teselli konusu.) 2020 yılı soğuk bir Şubat akşamı heyecanlı bir derbi günü. Kuzenimle kızışmış bir şekilde hunharca maç saatinin gelmesini bekliyoruz. Kuzenden bir öneri geliyor. Bildiği yeni açılmış bir kahve varmış. Ortam çok düzgün, derbi rahat izlenir gibisinden. O dönem bende misafir olan babamı da ekibe dahil edip mekanın önünde buluşuyoruz. İçeride kendimize tam sote bir yer edinmişken ateşli bir Galatasaray kafilesi mekana akın ediyor. Yer sarı gökte kırmızı oluyor anasını satayım!

    Meğer Galatasaraylılar derneğinin resmi maç izleme yeriymiş benim kuzenin yeni bulduğu, çok rahat ederiz bak bir gidelim başta soğuk geliyor ama içine girince alışıyorsun diye öv(ün)düğü mekan. 20 yıldır kendi evinde yenilmeyen Fenerbahçe o akşam sanırım bizim istemeden gerçekleştirdiğimiz ters kelepçe totem sebebiyle ezeli rakibine çatır çatır kaybediyor maçı. Ortamda bağırış çağırış gırla. Bir karmaşa ve arbede yaşanırken bizde çıt yok tabi. Zorla kahveden sokağa atıyoruz kendimizi konvoylar, hıncını alamamış taraftarlar. Karmaşadan 20 yıl sonra kendi evinde kaybetmenin acısını bile yaşayamıyoruz öyle de bir akşam. 

    İnsan böyle zamanlarda pek kendine yediremese de bazen başka arayışlara geçebiliyor. Ben baya bir küçükken bir dönem Fenere kızıp Beşiktaşı tutmaya karar vermiştim mesela, çünkü evde kenarda duran gazetenin verdiği bir Beşiktaş bayrağı vardı (toplam 2 gece sürdü!) Beşiktaşlı bir arkadaşımızda takımına kızdığı ve o dönem üniversitede okuduğu arkadaşları tarafından gaza getirildiği için  Trabzona dönüş yapmıştı. Birlikte izlenen bir Fener Trabzon maçında acı şekilde gelen mağlubiyetle çok hızlı bir u dönüşü yaptı. En iyisi elindekisi. Başarıda olsa başarısızlıkta, iyi günde ya da bazen belki  kötü bir gün.  İnsan takımını değiştirmemeli her ne kadar elinde olmayan sebeplerden  kızmış olsa da. 

    2024 sezonunun sonlarına geldiğimiz bu sezon ne yazık ki hakem hataları ve federasyon yanlışlarıyla anılır oldu. Lig lideri ambargo koymuşken ikincisi rekor bir puanla sezona devam ediyor etmesine de bence artık hiç bir şeyin tadı tuzu kalmadı. Yaşlandık biraz evet, aklımız bazen hala  geçmişte yaşattığımız acı tatlı o eski derbi günlerinde. O günleri özlüyoruz fakat bugünler mükemmel olmayan o günleri aratmamalı, sadece sporda değil her konuda da biraz böyle ne yazık ki.

    İçkiyi çok kaçırıp takımın iyi ya da kötü olduğuna dair konuyu münakaşaya çeviren bir karı kocanın yaşadığı tartışmanın handikabı kadar anlamsız bazı şeyler. Kutuplaşmayla beslenen, birbirine nefretle bakan, karşısındakinin en basitinden tabiatıyla bir insan olduğunu bile hatırlamaktan aciz kişilerin başını çektiği uçsuz bucaksız çamur deryasında yüzen bir savaş alanına dönüştü ülkede futbol. Ben kendi adıma savaş, kaos ötekileştirme istemiyorum. Bıktım ve yoruldum. Özledim çocukluğumda ki o derbi günlerini. Bahisçilerden, çetelerden, lobilerden biraz arınsa, reyting kaygılı kurgulardan bir kurtulsa, özlediğimiz Anadolu kulüplerine ve taraftarlarına tekrardan kavuşsa, belki o zaman istemsizce yanlış taraftar grubunun olduğu bir kahvenin önünde çok erken saatlerde sıraya girerken bile  bulabilirim kendimi.

İyi olan kazansın. Biz kazanalım.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Büklüm Büklüm

Kazayla