Kara Şubat

                                                            (FOTO/ TRTHABER)

    Pazar akşamı havaların iyice soğuması ve biraz da haftanın gözümde büyümesinin etkisiyle erken yatmaya karar veriyorum. Sabah alarm sesiyle doğrulup elimi yüzümü yıkadıktan sonra evden çıkmadan önce gündeme bakmak için  bir ekşi sözlüğe gireyim diyorum. Öğreniyorum ki benim gibi akşamdan alarmını  kuran çoğu can uyanamamış bu sabaha. 10 ili tetikleyen bir deprem olmuş soğuk ve karanlık bu Şubat sabahında. 
    
    O kadar yıkıcı, o kadar şiddetliydi ki sarsıntılar herkes depremin farklı bir il merkezinde olduğunu düşünmüştü en başta. Sonra Ortalama 90 saniye süren, saat 4.17'de 7,7 şiddetinde ki yıkımın Kahramanmaraş merkezli olduğunu anladık. Bununla da kalmadı. Elbistan ilçesinde öğleden sonra 7,6 lık bir deprem daha ve Gaziantep'te  6,5 ve 6,4 büyüklüğünde artçı depremlerle yıkıldık tekrar tekrar.

    Hatay tanınmaz hale geldi bu süreçte. Yakın dönem yıkım yaşamış Malatya'da. Maraş, Antep harap oldu. Soğuk ve karanlık bu Şubat sabahı çok uzun süre ülkece toparlanamayacak bir travmaya evirildi yeniden. Biz deprem ülkesiyiz. Farklı yerlerde, farklı zamanlarda ülkece hep benzer yıkımlar yaşadık. Birlik olup yaralar sarmaya çalıştık fakat bu büyük felaket için yutkunarak bile bile lades demekten başka bir şey gel(e)medi yine elimizden. Kalbimiz kırık.

    Deprem oldu; Yıkıldık. Binlerce insanımızı, canımızı kaybettik. Hatalarımızdan ders almalıyız dedik. Lanet ettik neden olanlara ve sonra tekrardan unuttuk acıyı, yaşananları. Yanlış yaptık. Her deprem olduğunda aynı süreçler tekrar tekrar tekrarlandı. Affı olmayan imar hataları, binalarda yeterli denetimlerin yapılmaması, plansız şehirleşme, malzemeden ve hayatlarımızdan çalan kansızlar ve eğitimlerin içselleştirilmemesi ki bunca yanlışın içinde içselleştirilse de ne olacaktı? Ateş düştüğü yeri yaktığıyla kaldı yine yeni yeniden. Acı aynı acı fakat yanmasın kimse artık.

    Hızlıca kenetlendik, yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Ülkece her zaman olduğu gibi yine bu afet ortamından çıkmak için elinden geleni yapıyor herkes. Koli koli yardımlar, maddi destek olan ünlüler, elinden geleni yapmaya çalışan gönüller. Komşu ve müttefik pek çok ülke ve insanlarından da olabildiğince çok destek geldi. Gelmeye de devam ediyor.  Sosyal medya'nın gücü yardıma ihtiyacı olan kişilerden haberdar olmamızı da sağladı. Twitter bu konuda yine amiral gemi. Bir ara anlamsız şekilde ulaşamadık. Hiç yeri ve zamanı olmayan bir kısıtlamayla kesildi çığlıklar neyse ki fazla uzamadı bu durum ve hızlıca açıldı yeniden. 
    
    Gezi zamanları, 15 Temmuz Dönemi, Korona süreci, yangınlar ve üzerine bu deprem artık söylenecek söz ve sabredecek güç bırakmadı çoğumuzda. Ne desek eksik kalır, ne söylesek yeri ve zamanı değil fakat sumakta çözüm değil.  Binlerce yitip giden can ve geride kalanlar. Yapılan yardımlarda  bile kutuplaşma yaratmaya çalışmak ya da bunu şov haline çevirme çabasını da görmedik değil. Yeter ki destek olsunlar, desteğe köstek olmasınlar. Haluk Levent Acil her sıkıntıda olduğu gibi yine elinden geldiğince arkadaşlarıyla imdada yetişti tabi. Afad, Akut'un yanına artık bir de dev gibi Ahbap markasını yazmak mümkün. Buraya nazar boncuğu gelecek.

     Yardım yapmayan markalar baskı ile yola gelip bağışlarını gerçekleştirdiler. Süreçte çoğu ünlü aktif katkılar yaparken kenarda köşede ses çıkarmadan kalanlar ise bir şekilde yine toplumsal baskılarla kabuklarından çıktılar. Toplum baskısı her zaman kötü bir şey de değilmiş. Öyle ya da böyle gün birlik olma günüydü ve din, siyaset, futbol, ırk dinlemeden kalpler berabermiş bunu anladık. Keşke bu kardeşlik hissini başımıza bir felaket gelmeden de benimseyebilsek.

    Televizyonlar hep birlikte sadece deprem bölgelerini ve orada ki haberleri yayınladılar gecelere kadar. Hala da devam ediyorlar yayınlamaya. Uzmanlar kanallarda ve bundan sonrası için hepimiz gibi endişeliler. Salgın hastalıklar, depremzedelerin tedavi süreçleri ve sonrasında yaşanabilecek yeni deprem tehlikeleri. Deprem bölgesinde ki yıkımın sancılarını yaşarken depremzedelerden mikrofon kaçırmaya çalışan muhabirimsiler de takıldı maalesef gözümüze. Yazıklar olsun bu zavallılara.

    İlk etapta evsiz kalan depremzedeler için yurdun dört bir yanında barınma seçenekleri değerlendirildi. Çadır kentler, boş oteller, ya da gönüllü misafir kabul eden yardımseverler ile depremzede yurttaşlar kendilerine barınacak bir yer bulma umuduyla süreci beklemeye başladılar. 99 depreminden sonra Mersin'de İzci Kampı'nı depremzedeler geleceği için erken bitirmiştik. O acı günleri yeniden anımsadım. 
    
    Eviniz, barkınız, sevdikleriniz. He şey bir anda yok oluyor ve hiç bir şey olmamış gibi sırtınızı dönüp gitmek, hayata devam etmek zorunda kalıyorsunuz. Bir babanın 'Kızıma ev değil mezar almışım.' kabullenişi gibi ya da enkaz altında vefat eden kızının elini bırakamayan bir başka babanın eninde sonunda o eli bırakmak zorunda kalacak olması gibi; yeni yapılacak evler ya da verilecek bir nakdi yardım ile düzeltilmesi namümkün; acı verici, yaralayıcı, düşündürücü zor süreçler. Fakat umut; 140 saat sonra enkazın altından çıkartılan bir bebeğin hayata tutunması gibi.

    Olağanüstü hal ilan edilen 10 bölgede eğitim hem imkansızlıktan hem de yapılan çalışmalara katılan gönüllü öğretmenlerin ve mağdur öğrencilerin durumundan dolayı Mart başına kadar durdurulurken, diğer illerde 20 Şubat itibariyle eğitime başlanması bekleniyor. Depremzedelerin ev arayışı sürecinde yurtlardan yararlandırılma düşüncesi Üniversitelerin ikinci yarılarının uzaktan eğitime geçmesi ile sonuçlandı. 
    
    Felaket  hali yaşıyoruz. Burası kesin. Fakat  bu tarz ek durumlar için tek sığınağın yurtlar olması kabul edilemez. Edilmemeli. Deprem ülkesiyiz sonuçta. Örneğin pandemi döneminde yurtların hastalar için izolasyon bölgesi ilan edilmesi ve öğrencilerin eğitimden yine uzak kalması gibi bu süreçte okullarından uzaklaştırılan tekrar öğrenciler oldu.  Bu tarz kriz anları için kesinlikle farklı sığınma alternatifleri düşünülmeli, yaratılmalı, alternatifler üzerinde çalışılmalı.
    
    Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Adana, Hatay, Malatya özelinde etkilenen çoğu yer resmen silindi haritadan. Ailem yakın zamanda GAP gezisine gitti. Ben iş durumlarından dolayı onlarla gidemedim tabi. Keşke gitseymişim. Görseymişim. Enkaz yığınlarına dönmeden oraları. Artık acıdan başka bir şey görülemiyor çoğu ilde. Tabi farklı ve ibretlik bir kaç örnek daha var bu konuyla ilgili. Erzin'de hiç bina yıkılmadı mesela. Kahramanmaraş tuz buz oldu fakat İnşaat Mühendisleri odası yıkılmadı. Demek ki planlı programlı bir imarla yıkılmayan binalar mümkün. Buna kader değil keder diyelim biz.

    Borç harçla, bir ton sıkıntıyla alınan ve  lüks rezidans şeklinde satılan binalar şu an içindekilerle birlikte yok! Bu acının telafisi de yok. Altına lüks araba çekenin; biraz para, destek ve yüz bulanın; müte(ah)hit geçindiği bu devirde tek kıstas para kazanmak olunca insan canı bile ikinci plana atılabiliyor çoğu zaman. Bu binaları yapıp satanlar için çıkartılan arama emiriyle çoğu sağa sola kaçmaya çalışan fareler gibi yakalansa da aralarında utanmadan vicdandan söz eden kan emiciler için söylenecek çok şey var. Fakat bunların sırtını sıvazlayanlar, piyasaya çıkmalarına destek olanların da en az bu müte(ah)hitler kadar elleri kanlı.

    Tarih yazılıyor, yazılacak. Savaşlar, salgınlar, afetler. Tarih iyiyi de kötüyü de yazıyor. Neyse o. Artık unutulmayacak, unutulmasın, unutturmayacağız. Unutursak kalbimiz kurusun. Unutanlara da tekrar hatırlatacağız. Biz deprem ülkesiyiz. Tekrar deprem olacak. Belki İstanbul'un göbeğinde ve belki daha şiddetli, belki çok daha uzun sürecek. Hazır olmalıyız. İçselleştirmeliyiz. 
    
    Ben bu konularda ahkam kesecek bir yeterliliğe sahip değilim fakat en basitinden; deprem zorunlu ders olarak ilkokul müfredatına dahil edilmeli,  ilk yardım eğitimi nasıl zorunluysa deprem eğitimi de zorunlu hale gelmeli, belki de ilk yardım eğitimin içerisine dahil edilmeli. Belediyeler ve devlet imar konularında ketum olmalı. Bilim adamlarıyla her zaman koordineli çalışılmalı. Bilenler bilmeyenlere anlatmalı. Bu oldu, oluyor, olacak.. 

    Güçlü olabilirsiniz, zayıf olabilirsiniz, zengin olabilirsiniz, fakir olabilirsiniz, farklı din ve milletten de olabilirsiniz, benim için önemli olan iyi olmak ve iyi kalmaya çalışmaktır çünkü zor olan ama olması gereken de bu. Şu sıralar en çok ihtiyacımız olan şey de bu. Her durumda vicdanın sesiyle hareket etmek, empati yapmak; karşıdakinin yerine de düşünmek, ben olsam ne yapardım sorusunu sormak. Birbirimizi anlamaya ne kadar çok ihtiyacımız varmış. Kutuplara ayrılmaya değil bir olmayaymış özlemimiz. Kalanlar olarak geride kalanlar için hala yapabileceğimiz bir şeyler var. 

'Nerede bir can ölse oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmazsa insan olmaz yüreğim.' Ahmed Arif

twitter.com/atakandinc

    

    

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İşine Gelirse

Gladyatör 2 Kritik

2024'ün Ölümü