Bu Sabahların Bir Anlamı Olmalı mı?

                                                           


    2007 yılı bir sonbahar günü ve henüz güneş görmemiş pazar sabahı. Hiç sıkıntısı ile bilgisayarımı kasadan gelen yoğun ve gürültülü fan sesi eşliğinde açıyorum. Ekran önümde beliriyor. Tedirgin bir şekilde internet bağlantı bildirimini bekliyorum. Bağlantı yapıldı diyor ekranda ve tam da sağ alt köşede. Hemen msnyi açıyorum. Bir de bakıyorum ki orada duruyor. Şu an Vega dan 'Bu Sabahların Bir Anlamı Olmalı' şarkısını dinliyor. Hatırlarsanız bir ara msn de ne dinliyorum özelliği vardı. Bazıları avseq01.dat dinlerdi! Sohbet sekmesini hızlıca açıyorum ve yazıyorum; 'Bence de bu sabahların bir anlamı olmalı.' 

    Ortaokul da ikili öğretim zamanları sabahçı olduğum karanlık çağlar hariç tatil günlerinde erken kalkmak gibi bir nedenim pek olmadı. Üniversite ve Yüksek Lisans'ı da hep ikinci öğretimde götürdüm. Edirne'de okurken sürpriz yapma amaçlı 13:30 civarı bana gelen arkadaşımın kapıda kaldığı ve bir süre sonra kapıyı açan şahsım tarafından; 'Sabahın köründe ne işin var burada!' diye paylandığı dönemler geçirdim. 

    İkinci öğretimde dersler saat 15:30 civarı başlıyordu. Ben koca gece vampir gibi oturup ancak dersin başlangıç zamanı kalkabildiğim için ilk dersi pas geçip bir şeyler atıştırdıktan sonra ikinci derse giriyordum! Askerlik zamanı Manisa da acemi birliğine katılana kadar bu serkeşlik, gece gündüz karmaşası ve baykuşluk hali ( ki bence çok güzel bir hayvandır pek te severim) devam etti.

    İşin kırıldığı nokta askerlik dönemi oldu diyebilirim. Saat 05:30 da kalkıp tuvaletlerde yer yok diye kışla bahçesinde sabah ezanı okunma arifesi alacakaranlıkta sakal tıraşı olma çabası erkan kalkılan sabahlara yeni bir anlam getirdi! Askerlik dönemi zaten nöbeti, boku, püsürü derken öyle geçti gitti. Askerlik bitimi bir süre aylike dolaşılan kayıp günlerden sonra sabahların yeni bir anlamı daha olacaktı; iş hayatı!

    Çalıştığım dönemde (ki hala çalışıyorum) cumartesi günleri ve acil işler dolayısıyla bazı pazar günleri de artık erken kalkacak bir nedenim mevcut oldu. İşe gitmek! Peki o iş hayatı ve biyolojik saat ile şekillenen bünye durur mu? Hafta sonu çalışılmasa ne olacak? Cuma sabahı işe gittiğin saatte; cumartesi ve pazar günü de hadi bakalım artık kalkma vakti diye ne kadar uyumak ve çarşaflara dolanmak istesen de seni dürtüp duruyor bünye. Ya da kendini bilmezin biri şirket hattından saçma sapan bir şey için arayıp uykunun içine sıçıyor. Bir kere kaçtı mı o uyku hadi yakala yakalayabilirsen!

    Gelecek kaygısı, yoğun iş temposu ve yaptığın iş dolayısıyla herkesin derdinin çözümünü senden beklemesinin yanı sıra  ayrıca şahsın ile ilgili çevrenin yüksek beklentileri gibi durumların omuzlarında oluşturduğu yük yetmezmiş gibi kafayı kaldırıp ülkeye bir bakıyorsun ki daha geçenlerde tatil yaptığın muhteşem doğa göz göre göre yanıp kül oluyor, kafanı diğer tarafa çeviriyorsun seller dere yatağına yapılmış evleri kökünden söküp içerisindeki insanlarla birlikte götürüyor. Sevdiklerimiz ya da başkalarının sevdikleri birer birer etraftan yok olurken, bazıları ise şu sıralar iki yıla yakın süredir dünyayı ve hayatımız mahveden covid'in tedavisine yanıt vermemekle meşgul.

    Hiçbir şey yapmıyoruz ama hep bir şeyler olsun diye bekliyoruz. Sonra ne olacak derken gece kaçan uykularımızın sabah ise üstlenmemiz gereken görevlerimizin arasında sıkışıp kalıyoruz. Zaman geçiyor. Bize ayrılan sürenin sonuna doğru koşar adım giderken; sanki gündüzleri  rüyalarda yaşayıp geceleri hayatı görüyoruz ve tam o sırada çalan alarmın sesi düşündürüyor bizi yine yeni ve yeniden;  Bu sabahların bir anlamı olmalı mı?


Kalın sağlıcakla.

    

    

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Derbi Günü

Büklüm Büklüm

Kazayla