Akif'in Sabah Kahvesi (Öykü)
Taceddin Dergahında
geçen iki uzun gün. Kağıt yoksa da etrafımdaki duvarlar bana kağıtlık etti.
Durmadım, düşündüm ve hislerimin kalbimden çıkarak satırlarla akmasına müsemma
gösterdim o kağıttan duvarlara. Anadolu yorgundu fakat milli mücadele ruhumuzu ve
aklımızı sarmışken, yüz binlerce vatan evladının acısı henüz dinmese de şimdi
durmak olmazdı. Bir bayrağın altında o bayrak için birer fidandık hepimiz ülkeyi
yeşertmeyi bekleyen.
Bu duygularla yazdım
İstiklal Marşını. Hamdullah Suphi ye teslim ettim. Yedi şiirden biri milli marşımız olacaktı. Tarih 12 Mart 1921.
Serin bir ilkbahar sabahına uyandım. Yarışma günü gelmişti. Henüz ilk kıtada
etrafımdaki herkes gözyaşlarıyla alkışlamaya başlayınca diğer şiirleri
duyamadık. Maddi olarak zor durumda da olsam verilen para ödülünü kabul etmem
yakışı kalmazdı. Vakıflara verilmesini istedim. Çünkü İstiklal Marşı benim
değil, Türk Milletinin şiiridir.
Gözlerimi serin başka
bir Mart sabahına açtığımda etrafımda olan bitene anlam veremedim. Bir bankta
oturuyordum. Karşımda Galata kulesi dedikleri bir yapı vardı. Herkesin üstü,
giyimi kuşamı çok ilginçti. Ellerinde değişik cihazlar vardı. Akif’sin sen dedi
omzuma dokunan çocuk. Sen üstad Akif’sin dedi. Şaşırmıştı. Ben de şaşırdım. Sana
bir sabah kahvesi ısmarlamalıyım lütfen kırma beni usta dedi.
Galata Köprüsünün
üzerinde yürüyoruz .Zamanın üstünden çok sular akmış. Tarihler artık 2021’î
gösteriyor ve yanımdaki genç arkadaşım ekliyor. Bu bir mucize olmalı. Bir gecede
100 yıl nasıl geçer? Cumhuriyet sapasağlam duruyor hala ve İstiklal Ruhundan
pek bir şey kaybolmamış bugünlerde. Değişik etnik kökenden insanlar,
giyimleri kuşamları, hayata bakış açıları ne kadar farklı olsa da herkes yine
ayını bayrağın altında. Özgürce yaşamaya devam ediyorlar. İstiklal diye bir
cadde varmış. İsmi çok hoşuma gitti.
Akif’in sabah kahvesi
sade olsun diye seslendi içeri genç arkadaşım. Kahve hazır edilirken
gözlerindeki o ışıltıyı gördüm.Umut varsa gençlerdeydi. Mustafa Kemal Atatürk’ün
Gençliğe Hitabe ’de de dediği gibi. ‘Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk
istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin
ve istikbalinin yegâne temeli budur.’ Karşılaştığım genç kardeşim içimde ki
umudu yeşertti ve geleceğin umutla geldiğini hissettirdi.
Sabah kahvemi yudumladıktan sonra İstiklal Caddesine
doğru gidelim dedi arkadaşım. İstiklal Caddesinde yürümeye başladık onunla
yanımızdan geçen tramvayların uğultulu sesleri eşiğinde ve aynı zamanda hafif
bir sis tabakası eşik etmekteydi bize. Yarın akşam bir şiir yarışmasına
katılacağım usta dedi bana.
Bu yıl Cumhurbaşkanlığı tarafından Mehmet Akif Ersoy ve
İstiklal Marşı Yılı olarak kabul edilmiş. Bunu duyduğumda boğazımda bir yumru
hissettim. Gözlerim doldu ve çokça şaşırdım. Aradan geçen 100 yıl ve hiç
değişmeyen bazı milli duygular. O da adıma bir şiir yazmış. Yarın o şiiri
göndermesi için son gün imiş.
Ustam dedi bana. Çocukluk dönemimden beri şiire karşı
ayrı bir ilgim var. Bu ilgiyi hiç yitirmeden disiplinli bir şekilde az çok
sürekli şiir yazmaya gayret gösterdim. Okuduğum okulları hep dereceyle
bitirdim. Düzgün ve verdiği sözün arkasında durmaya çalışan biri oldum. Vatanım
ve milletime bağlı bir adamım ben. Bir arada olursak ve şu anda da olduğu gibi
sıkı durursak Türkiye geçilmez. Milli konularda taviz vermeye başlar isek
kendimizden de benliğimizden de taviz veririz aslında.
Gencin dediklerini dikkatlice dinlerken bu puslu
ilkbahar gününde güneş kendini göstermiş ve o esnada etrafımızdaki sis
bulutları dağılmaya başlamıştı yavaştan. Genç bana kendini anlatmaya devam
ediyordu bir hevesle. Ustam diye devam etti genç. Ben değil biz dersek daha
güçlü oluruz. Mütevazi ve duyarlı olursak vicdanı hür oluruz. Ümidimizi
yitirmezsek ve azimli olursak güçlü oluruz. Dün de bugün gibi olur. Şu an da
gelecekte yine geçmiş gibi seyreder. Öncelikle bulunduğu gerçeklikten ve
dinamiklerden kopmamalıdır insan. Ait hissetmeli kendini bu bayrağa ve millete.
Sonra köşede bir parkın altına ağaçlık ve kuş sesi
cıvıltılı bir banka geçtik. Bana yarışma için yazdığı şiiri okumak istedi.
Cebinden bir cihaz çıkardı. Onu biraz karıştırdıktan sonra yavaşça şiiri
okumaya başladı;
İSTİKBAL
Bir bütündür fark etmez ya dündür ya da bugün.
Önemli olan inanmaktır, vermektir özgürlükten yana
hüküm.
Önemli olan aramak değil bilmektir gerçeği günbegün;
Umutlardır gerçek filizlerini gönüllerde yeşerten işte
geldi o gün.
Ben demek önemli değil, biz demek mühim.
Sararan yaprakların gün be gün yaklaşan sonbaharı
hatırla;
Hatırla ki sarsın dört bir yanını umuda olan ihtiyaç.
Bir nar gibiyiz, kış geçtikten sonra bir arada durmaya
muhtaç.
Hakikat yüzleşilmesi gereken bir ulvi hadise.
Yollar uzun zaman kısa ve çokça koşmalı bu yolda.
Önemli olan araç olabilmektir gerekli zamanda amaca.
Ya hep ya hiçtir hayatın sonu.
Gün doğarken ardında bıraktığı pus;
Artık geçip giden zamanların karşısında suspus.
Dirayetli davranmak gerekli bu talihe karşı makus.
Birlikte yürürsek üstesinden geliriz her şeyin, bu
böyle biline.
SON
Sabah kahvesinden sonra üstüme çöken yoğunluk artmıştı.
Genç adam heyecanlı bir şiirini bitirdikten sonra heyecanlı bir şekilde yüzüme
doğru baktı. Benden bir tepki almak, nabzımı ölçmek merakını gidermek istiyor
gibiydi. Ben de ona baktım aynı şekilde etraf güneş ile parlayıp her yer keskin
bir pırıltıyla kaplanırken.
Genç arkadaşımın yüzü git gide bana benziyordu. Yavaş
yavaş bulanık bir görüntü perdesinin arkasında değişir gibi oluyordu.
Şaşkınlıkla yüzüne bakakalmıştım. Nasıl olmuştu, buraya nasıl gelmiştim ve şu
anda bu noktada ne yapmaktaydım? Kafamdaki sorular ağırlığını arttırmaya
başladığımda o soruyu sordum arkadaşıma. Dedim ki senin adın ne?
Akif dedi arkadaşım. Adım Mehmet Akif Ersoy. Karşımda
gençliğim, bilmediğim bir zamanda bildiğim tek bir nokta ile oturuyordum onunla
baş başa. Şuna emin oldum ve içimden inançlı bir şekilde geçirdim. ‘Zaman,
mekan, yaşadığımız ortam, çevremizdeki kişiler değişse de biz inançlı olup
doğru bildiğimiz yoldan sapmadan hareket etmeye devam edebilirsek, bir olup
birbirimize destek olabilirsek, aynı milli duygular eşiğinde birlikte mücadele
edebilirsek, zaman değişse de fikirler ve kalpler bir olduğu sürece nice
Akif’ler burada olacak. Belki adı başka olacak ama mücadelesi bambaşka.
Gözlerimi ağır ağır açtım ve saatime baktım. Çok ilginç
bir tecrübeydi bu yaşadığım. Hayal mi yoksa gerçek mi emin olamadım. Milli marş
seçmeleri için yazdığım şiirimi öğleden sonra uygun bir vakitte Hamdullah
Suphiye teslim edecektim. Hızlıca giyindim ve heyecanla teslim edeceğim şiirimi
alarak dışarı çıktım. Bu yıllar sonra da böyle hissettirecek bir şiirdi bana
göre. Benim değil bizim şiirimizdi. Öncesinde kafamı toparlamak ve bir şeyler
içmek için yolumun üstünde bulunan kahvehaneye girdim.
Orada şiirler uğraştığını bildiğim, milli mücadele
ruhunu tam kalbinde taşıdığına inandığım pırlanta ve şiirlerini ara sıra
heyecanlı bir şekilde benimle paylaşan pırlanta gibi genç bir kardeşim yanıma
yaklaştı. Ustam kahveni nasıl içersin diye sordu ve sonra Akif’in
sabah kahvesi sade olsun diye seslendi içeri genç arkadaşım.
BAŞLANGIÇ
Eline emeğine sağlık yiğidim. Okuyup anlayanın çok, ömrün bereketli olsun. Mahlasını hak etmişsin, o kadar az betimleme ve o kadar az aksiyon (helecan) var ki bu güzel buluşunu taçlandırmaya erindiğini düşündüm. Okurken samimi ve derin hisler beslediğini fark ettim. Bu güzel insanı hatırlayan bir gençlik olmasından gurur duydum. Tebrikler.
YanıtlaSil